14 Temmuz 2008 Pazartesi

FOTOGRAFLA YOLCULUK

Fotoğraf sanatını diğer sanatlardan ayıran önemli özellikler vardır. Bu özellikler kolay gibi gözüken sanatı esasında çok zor bir sanat dalı haline getirir.

Film sanatı gibi, müzik ve ses yoktur. Binlerce kareden oluşmamıştır.
Yüzlerce ihtisaslaşmış personel yoktur. Çoğu zaman renk de yoktur. Yerküre üzerinde yalnız çalışarak, grilerin şiirselliğinden anlamlı bir kare ve bir baskı ‘Print’ çıkarmaya çalışırsınız. Seyreden de yalnızdır, müze ve galerilerde geleceğe dönük olarak koleksiyonda toplanan bu baskılar, asitten arınmış ortamda gün ışığına çıkmayı bekler. Zaman zaman özel gösteriler ile seyircilerine kavuşur.

Müzelere fotoğraflar verilmez, yarışmaları yoktur. Galerilerde sergilediğiniz arşivlenebilinir asitten arınmış post partular içindeki baskılarınızı müze küratörleri, belirli kıstasların içinde ise, yönetim kurulu kararı ile satın alırlar ve koleksiyonlarına katarlar. Böylece fotoğraf tarihinin bir parçası olursunuz.

Müzikli slayt gösterileri paylaşım ve eğitim için yararlıdır. Teknik bakımdan kurgu ve müzik de gerektirdiği için filmi andırırlar.
Fotoğraf sanatının temeli baskıdır. Müze ve tanımış galerilerde kendileri ile özel antlaşma yapılmış fotoğraf ustalarının ‘Baskı’ları
bulunur.

Resim sanatı sonsuz renk, tuval, boya ve ışık koşullarında oluşabildiği için çok geniş çalışma alanı ve özgürlüğe sahiptir.

Plastik sanatlar da benzeri özgürlük ortamında çalışırlar.

Fotoğraf çalışmalarında elbet kafa ve gönülün beraber çalışması gerekir. Bu hem çekimde hemde fotograf sergileri izlerken de oluşan bir etkileşimdir. Fotograf sanatına özel olan şey ise, yılların birikim ve tecrübesini çok kısa bir zamanda doğru karar ve çerceve içinde kareye geçirmektir. Çekim öncesi ve sonrası uzun bir çalışma gerektirse bile, eğer sütüdyo da değilseniz ortam ışığında bir kaç milisaniyede en doğru teknik ve estetik kararları acele vermeniz gerekir. İnsan konusu ile çalışırken böyledir. Doğa çalışması biraz daha zaman verebilir.

Çeşitli konuda fotoğraf çalışmaları arasından en sevdiğim müzisyenlerin konser esnasında canlı çekimleridir. Stüdyo çalışması portreler için gerekse bile. Müzisyenin ter ve acı içinde yoğun bir yaratıcılıkla canlı konser çekimi her zaman bana çok çekici gelmiştir.

Kaçan önemli fırsatlarda vardır. 1964 te öğrenci derneği olarak düzenlediğimiz Aşık Veysel konserinde yönetici olarak yoğun çalışma yüzünden kamerayı evde unutunca, binlerce kişinin sessiz dinlediği iki spot ışık altında her saniye devleşen gözleri görmeyen ama Anadolu’nun binlerce yıllık ağıtlarını ve tablosunu bize müzikle çizen bu şairin bir karesini çekemem, bugün bile bana sıkıntı verir.

Aynı şekilde yüzlerce yıl kölelik altında ezilen, ırk ayrımına uğrayan, zamanında eğitim hakları bile ellerinden alınan kölelerin, hiçbir formal eğitim görmeden geliştirdikleri Blues ve Caz müziğini icra ederken ve o anda doğaçlama ‘İmprovisasyon’ ile yaratıkları sanatı çekerken aynı heyecanı duymuşumdur.

Hiçbir şey kontrolünüz altında değildir. Saniye saniye değişen ışık ve konum, yüzlerce dünyaca ünlü bıçkın fotoğrafçı arasında, kimseye çarpmadan, yaratma anını yaratıcı bir şekilde çekmek ayrı bir heyecan verir.

Fotoğraflarım hakkında bir şeyler söylemek zorunda kalınca biraz sıkılıyorum. Diğer fotoraf sanatçılarını değerlendiriken de aynı şeyler hissediyorum. Bana aynen şunu hatırlatıyor. Ustaca hazırlanmış, yöresel bir yemek yada tatlıdan sonra, duyguların nedir anlat der gibi bir şey. O anın tadını çıkarmak gerekir. Bu işi birazda küratörlere bırakmak lazım.

Bizde yavaş yavaş gelişiyor bu meslek dalı. Konularda ihtisaslaşma da güzel ve yararlı bir şey.

1993 de IFAD ın başkanı Can ‘ Kompozisyonların güzel bir seminer ver’ deyince hatırını kırmamak için evimde iki yüze yakın yerli yabancı kitap arasında kompozisyon üzerine yazı aradım. En tanınmış üniversitelerin ders kitapları vardı. Teknik ve tarihi bilgilerin dışında hiç birisinde kompozisyon üzerine bölüm yoktu. Bu en ciddi yabancı kitaplarda fotoğrafın ne olması üzerine bölümün olmaması kasıtlı idi. Yaratıcılık birkaç formülle sınırlanmak istenmiyordu, ama bu kitaplarda fotoğrafın ne olmaması açıkça yazıyordu ve örnekleri de vardı. Bir tanesi veremli bir kızın ölümü diğeri de bir mandolin, kavun ve üzümden meydana gelen natürmort tu. Kişiler ve ışık aynı tiyatro sahnesi gibi idi, her şey suni olarak ayarlanmıştı, kavunda 16 yüzyıl tablolarını andırıyordu. Fotoğraf sanatı geçen yüzyılın başında bunlara başkaldırarak ayrı bir bağımsız ve güçlü bir sanat olmuştu. Paul Strand ın Bahçe Çiti, Steichen in iki milyon dolara satılan ay doğarken karanlık ağaçlar fotoğrafı da bu olayın ilk öncüleri idi. Peki resim sanatının altı yüz sene önce terk ettiği altın oran ve formüllerin bugün fotoğraf sanatımızda yeri nedir diye sorarsanız onu da ileride tartışacağız. Bugün resim sanatı nerede ise Kübizmimin yüzüncü yıl dönümünü kutlayacak.

Türk fotoğrafçılığının dar kalıplar, formüller ve kilişeler arası bir türlü gelişip gereken yere gelememesi de üzücüdür. Bu konuda dünya fotoğrafçılığına tamamen ters gelişimler var ve bizi çok geriletiyor bu anlayış.

Fotoğraf denilince görsel sanat, ve herkesin yapabileceği kolay bir sanat dalı zannedilir. Şanslı bir çekim, yada binlerce analog veya şimdi daha kolay dijital çekimin içinden akıllıca bir seçimle güzel bir şey bulunacağı bir sanat eseri ortaya çıkacak sanılır. Tamamen yanlıştır ve gençlerin saplandığı çok sayıda başka yanlışlarda vardır.

Eğer kuru ve cansız formüller rehberiniz değilse, bir fotoğrafı çekerken, basarken geçmiş bütün hayatınızın, yaşantılarınızın, insanları ve toplumları algılamanızın, estetik, görsel tecrübe ve tüm heyacanlarınızın etkisi ile kalbinizle ve birazda kafanızla çekim yapıyorsanız, bu fotoğraf sanatınıza yansır ve izleyende bu fotoğraftan etkilenir, fotoğraf ve o insan arasında bir bağ ortaya çıkar. Çektiğiniz her fotoğraf ta herkesi etkileyecek diye bir zorunluluk yoktur. Herkesle aynı fikri paylaşmak zorunda olmadığınız gibi herhangi bir fotoğrafınız herkesin hoşuna gitmeyebilir. Herhangi bir kişinin kalbinde ve kafasında bir kapı açıyorsa ne mutlu size. Bu sizin kişisel uslubunuzdur. 20ci ve 21ci yüzyılın zamana damgasını vurmuş denemelerden geçmiş müze ve sanat fotoğrafı koleksiyoncuların baş tacı, çok yüksek fiyatlara eserleri satılan aklımızdan silinmeyen fotoraf ustalarının eserleri böyledir ve çok büyük bir oranda siyah beyazdır.

Herkesi memnun edecek bir çekim veya sanat förmülü populizimdir, sonuçlar cansız ve etki kısa sürelidir.

Fotoğraf sanatı en zor sanatlardan birisidir demiştim, gerçekten öyledir.

Bölüm. 1